22 Aralık 2013 Pazar

Şimdi okullu olduk

Okula başlayan çocuk ilk etapta anneyi cok sevindirsede, zaman ilerledikçe garip bir hüzne bogabiliyor. Ilk zamanlar; okula başlamış dolayısıyla büyümüş olmasının sevinciyle, belirli saatlerle de olsa ayri kalmanın hüznü karşılaşsa da, ''yaşasın günün bazı saatleri özgürüm''le, "ama o yokken ben napıcam" ölesiye çarpışsa da neticede güzel bir duygu veli olmak.
Günler haftaları, haftalar ayları takip ettikçe hüzün çıkıyor ortaya. Artık çocuğunuzu tanimamaya, tanimayincada derin bir huzne kapiliyorsunuz. Şöyle ki;
   -Oğlum bir şarkı söylüyor, benden de ona eşlik etmemi istiyor fakat ben ona eşlik edemiyorum.  Önceden her şarkıyı, her türküyü birlikte söylediğimiz, yeri geldiğinde bağıra bağıra dans ettiğimiz yavrumu şimdi sadece dinleyip anlamaya çalışıyorum.

    -Bana kelime oyunlarıyla şaka yapıyor, ben ona cevaben ne diyeceğimi bilemiyorum.

    -Ananasına-dedesine bişey anlatıyor. Onlar da "ne diyor" diye bana bakıyor. Cevap veremiyorum.

    -Öğretmenine bişey anlatıyor. Öğretmeni ona cevap veriyor. Ben Fransız gibi onları dinleyip, öğretmenin bana açıklama yapmasını bekliyorum.

Bir başkasının, bana benim çocuğumu anlatmasına dayanamıyorum.  Içimden ağlamak geliyo ağlayamıyorum.  Onunla ilgili bişeyleri bilmediğim zaman kendimi kötü anne gibi hissediyorum. Netice de büyüyor. Hayatın akışı bu desemde buruluyorum.
     Yavrum seni çok seviyorum.

Bide okula başlamasıyla şikayetler de başladı. Hergün öğretmeni Gül Ayşe'yle birbirlerini gidiklamalarindan şikayetçi.
Kızııım, Gül Ayşeee, bak bu erkektiiir. Erkeğe laf soylemezler kıza söylerler yavruuum. O etse de sen etme emi kızım.  Bak benim de kızım var o yüzden yanlış anlama beni emi yavrum. Iyiligin için diyorum ben. Yoksa bana ne eheee oğlan benim yigit benim.