13 Haziran 2013 Perşembe

Nasıl Kurtulcaz Bu Bez Derdinden 3

Bez Derdi serisinin ilk kahramanı olan 3.5 yaşındaki büyük oğlan, kendi başına banyo yapmaya bayılıyor.

Geçen gün bu bey gene duşa girmek istedi. Suyu ayarlayıp attım bunu duşa çıktım dışarı. Bahçede BayBabasıyla çay içiyoruz. Kız kardeşiyle ablası da dışarıda. Prematüreyle evde yalnızlar yani.

Neyse şekerim biz oturmuş karı-koca keyifli keyifli çay içerken bunun sesleri gelmeye başladı dışarıya. N'oluyo gidiyim bakıyim demeye kalmadan beyimiz kapıda belirdi. Almış bezini, geçirmiş bacaklarının arasına, bir önden bir arkadan tutup 'tuvaletimi yaptım, tuvaletimi yaptım' diyo. Ben de ya gördüğüm görüntüden, ya bir süredir içinde bulunduğum psikolojiden yada tuvaletini nereye yaptığını anlamadığımdan- karşıma çıkacak görüntüden korktuğumdan- kahkaha krizine tutuldum. Öyle gülüyorum ki oğlan ağlıyorum zannetti. 'Ağlama mutlu ol özür dilerim anne' demeye başladı. Bir süredir böyle bir durumumuz var. Yanlış yaptığı birşeye ben ağladığım zaman pişman olup yapmayı bırakıyo. Düştüğü canı yandığı zaman ben ondan daha sesli ağlamaya başlarsam ağlamayı bırakıp 'ağlama anne, acımadı anne , çok komik oldu anne' diyip beni yatıştırmaya çalışıyo. Tavsiye ederim çok işe yarıyo. 

Ben de dediğim gibi nereye nasıl yaptığını bilmediğimden 'dur daha sonra belki işime yarar' diyip güldüğümü belli etmedim. Beze baktım bez temiz. Yollara bakıyorum görünürde bişey yok. 'Nereye yaptın' dedim, 'buğuya buğuya' diye diye beni banyoya sürüklemeye başladı. Banyoya girdik ben direk duşun içine koştum karşılaşacağım manzaradan korkarak ama oğlan: 'buğda bak anne buğuya yaptım' diye tuvaleti gösterdi. Ben güya ağlıyorum ya çocuk ikilemde"mutlu mu olmalıyım, üzgün mü" yüzüme bakıyor ifade karışık Benden tepki bekliyo ona göre belirlicek ne yapması gerektiğini. 

Koştum geldim tuvaletin yanına bibaktım evin diğer fertlerinden beklenmeyecek incelikte bir ee kıvrılmış bize bakıyor. Bizdeki sevinç geçen seferkinden daha yoğun.Öyle ki fotoğrafını bile çektik o şaheserin. Her ne kadar çok ama çok istesemde buraya koyup midenizi daha fazla kaldırmicam merak etmeyin.

Koşup babaya anlattık hemen. Yetmedi Anana'ya telefon açıp ona anlattık. Orada dayı-dede kim varsa tek tek baskı yaptık. Ben anlatıyorum beyimiz yanımdan destek veriyo, 'ebet anana', 'men başağdım dede', 'men abi oldum daaayı'.

Giyinme vakti geldiğinde aldım en güzel kilodunu 'bak'dedim 'sakın çişini yapıp kirletme hemen tuvalete gidelim kilodun temiz kalsın'. Beyimizdeki tepki tüm sevinci yedi bitirdi. 'Kilot istemiyorum' diye krize girmeler, 'bez takcam' diye ağlayıp koşup bez getirmeler, bezini takmayıp kilodunu giydirmeye çalışan anneyle kavga etmeler....

Velahasıl-ı Kelam:

Gene Kurtulamadık, Nasıl Kurtulcaz Bu Bez Derdinden.

2 Haziran 2013 Pazar

Günlük Tadında


Aslında şuan uykusuzluktan geberiyorum. Ama bugün öyle olaylar oldu ki yazmazsam kesin unuturum.

Öncelikle kızım muhteşem bir kişiliğe sahip olduğunu gösterdi. Yada en azından ben öyle zannettim. Ama umarım böyle devam eder. Onunla top oynamak için yere oturduk. Aramızda 3-4 karış kadar mesafe var. Ona topu attım. 'Hadi kızım sen de bana at' dedim ellerimi açtım. Her bebeğin yaptığı gibi gelişi güzel ortalığa atmasını bekliyorum ama benim muhteşem dehasını annesinden almış olan süper kızım: önce uzandı baktı yetişemedi emekler pozisyona geçip (böylelikle aramızdaki mesafe kapanmış oluyordu) topu benim ellerime bıraktı. Şaşırdım. Sadece tesadüf zannettim. Bir daha attım topu geri istedim. Gene aynı şeyi yaptı. Bir daha. Bir daha derken anladım ki tesadüf değil. O sırada abisi geldi. Önce o top benim diye oyunumuzu bozmaya kalktı bir kıskanma örneği göstererek. Sonra oyunumuza onu da dahil ettik. Ben oğlana, oğlan kıza, kız bana şeklinde oturduk. Ve benim muhteşem dehasını annesinden almış olan süper kızım oyunun ritmini bozmadan aynı şekilde topu benim ellerime vermeye devam etti. Ben şimdi burda kızın topu ellerime verişinden, oyunun düzeninden falan bahsediyorum ama esas etkilendiğim yer topu veriyor olması. 'Ben' duygusu olmadan, yüzünde muhteşem gülücüklerle 'paylaşımcı' olması. 

Sonra bizim prematüre ağlama krizine girince odasından çıkartmaya, yanımıza almaya karar verdik. Bebeği daha önce sadece yatak odasında ve toplamda en fazla 5 dakika görmüş olan kızım tam manasıyla duygu patlaması yaşadı. Önce sevdi, sonra güldü, daha sonra ağladı, en sonunda da yaşından beklenmeyecek şekilde kıskandı. Bebeği odaya getirdiğimizi görünce bir heyecanlandı bir heyecanlandı yerinde zıplayıp gülmeye falan başladı. Bebeği yatak odasında görünce de aynı şeyi yapıyordu zaten. Sonra bebek ağlamaya başlayınca birden bu da ağlamaya başladı. İkisini birden susturduk ama kız durmadı daha doğrusu durup durup uyuyan bebeğe bakıp bakıp  ağladı. Bebeğin 
gazını çıkarmak için kucağıma aldığımda kızım da ablasının kucağındaydı. Bu sefer benim kucağıma gelmek için ağladı. Haydaaa sen ne anlıyorsun da kıskanıyorsun diye diye değiştirdik bebekleri. Benim kucağıma gelince rahatladı hanım. Sebepsiz yere gülücükler, bir sırıtışa bin kahkaha atmalar. Yok yok yani. Biz yemek yerken küçük hanım aç kediler gibi masanın altında dolaşıyordu. Bu sırada bebek ağlamaya başlayınca ben kalkıp onun yanına koştum. Küçük Hanım'da benim peşimden. Öyle hızlı emeklemeye çalışmış ki (sanki annesini yiyecekler orda) baş hızlı gidip kollar ve bacaklar ona yetişemeyince yere kapaklanmış. Arkamı bidöndüm kii yüzükoyun yere kapanmış anneye yetişemeyeceğini de anlayıp, pes etmiş, ağlıyo. Bebeği susturdum. Döndüm prensesi susturdum. Yemeğe devam. Bebek iyice rahatlayıp uykuya dalana kadar bu son olay en ince ayrıntısına kadar birkaç kere daha tekrarlandı. E tabi benim yemek ne hale geldi varın siz düşünün artık. 
                                          
                                                    Zeebet Eebaa'nın Prematüre'yle İmtihanı












Sonuç olarakben burdan anladım ki en paylaşımcı insanın bile paylaşacağı şey var paylaşamayacağı şey var. Ama gene de afferin benim muhteşem dehasını annesinden almış olan süper kızıma bu ayrımı bile şimdiden anlamış öğrenmiş uyguluyor. 

Ha bi de bizim oğlan var tabi. Yemekten sonra gelmiş. 'Benim şimdi dişlerimi fırçalamam lazım anne' diyor. 'Hı'. 'Eğer fırçalamazsam yemekler dişlerimde kalır. Mikroplar gelir dişlerimi yer. Her yemekten sonra dişlerimi fırçalamalıyım.' cümlelerin düzenine, anlamına artı çocuğun vurgularına hayran kaldım. Yok yani ben öyle her yemekten sonra koşa koşa gidip dişlerini fırçalayan hadi biraz daha yumuşatıp kendimi akliyim buna fırsat bulan bir kadın değilim. Nerden öğrendi bu çocuk bunları. Zamane çocukları diye boşa denmiyormuş demek. 

1 Haziran 2013 Cumartesi

ROP'mu Hahayyt O'da Neymiş;))))

Öncelikle Bir Kız Bir Oğlan'ın ROP'la ilgili Bir yazısı var.

Ben bunu okuduğum zaman ne ROP derdim nede prematürem vardı. Sonra benim prematürem doğduktan sonra ve bize de göz muayeneniz var dendikten sonra tekrar okudum. Sevgili Secceciğim olurda bir gün ben de ünlü bir blogger olursam ve sen de benim bu yazımı okursan lütfen kusura bakma. Aslında seni ne kadar severim bilirsin. Fakat üzülerek söylüyorum ki.  Okumaz olaydım.

Beni bir korku sardı bir korku sardı anlatamam. Ne olacak. Nasıl olacak. O kadar kişiyle birlikte ne yapıcaz. Biz bebeğimizin kendi kardeşlerini sokmuyoruz odaya kaldı ki onca insan onca bebek...  Hani yazmış ya heryerde yapılmadığı için şehir dışından bile gelen var diye. Biz zaten aynı şehirde olduğumuz için kesin aynı yere gidicez diye beynim odaklanmış.

Neyse ben randevuyu aldım. Açık adreside aldık ki eşimde bende nerde olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yok. Randevu günü sabahın köründe çıktık yola. Ortancayı evde bakıcı ablasıyla bıraktık. Büyüğü de yolda babaanneye atıcaz. Çocukları saça saça gidiyoz yani. Ama bizim uyanık büyük kalmadı babaannede. O takıldı peşimize. Eşim benimle gelmicek. Beni kapıya kadar götürüp o işe devam edecek. Yandık ki ne yandık. Oğlan benimle. Onca insanın içinde kesin kaçar saklanır. Ben onu almicaz diye bebeği anakucağına da koymadım, kucağımda bebek. Tam böyle biri elinde biri dizinde halleriyle geldik doktora.

Geldik ama galiba yanlış geldik. Hiç bitane bebek yok ortalıkta. İçeri girince biz adımızı söylemedik onlar isimle hitabettiler. Evet dedik biziz. Tamam dediler bekleyin alıcaz. Bekleme odası da normal bildiğin bekleme odası. Öyle iki yataklı odaya 15 bebe 15 anneyle tıkıştırılmadık. Secce'nin yazısına dayanarak bebeyi iki saatlik açlık orucuna başlatmıştım. Tabi bi süre sonra bebek ağlamaya başladı. Belirli aralıklarla gelip gözüne damla damlatan hemşireye sordum acıktı doyurabilirmiyim diye. Az olmak koşuluyla olabilir dedi. Bebeyi rahatlattımda. E iyi dedik demekki sadece bir yerde değilmiş bu muayene biz iyi yere denk geldik.

Sonra aldılar bizi doktorun yanına. Bebeği hemşireyle yan odaya alıp muayene edeceklermiş. Ortalama 45 sn sürermiş. Ve bebek çok ağlayabilirmiş. Korkmamalıymışım. Ah dedim şükür ağlayacağına göre anestezi verilmeyecek çocuğa. Çocukken defalarca maruz kaldığımdandır sanırım nefret ederim anesteziden.

Bebek gitti. Hakikaten ciyak-ciyak. Biz büyük oğlanla yan odada 'ah bebeğimiz vah bebeğimiz' derken içimden de diyorum ki ' Allah'ım lütfen öğlene kalmayalım bir hafta sonraya iki hafta sonraya da çağırmasınlar. Bizi de iki ay sonraya çağırsınlar'.

Ben daha bunları düşünmeyi tam  bitirmeden bebek geldi. Peşinden doktor. Çok iyi bi adamdı Allah razı olsun. Oturduk uzun uzun anlatıyor. Şöyle iyi böyle iyi. Ben tabi merak ediyorum ne zaman çağıracak diye. Neticede bebeğin iyiliği bi sonraki randevunun tarihinde belli olyor. Nitekim demesinmi 'seneye görüşelim'.

Alaaaaaaaah ben de bi havalar bi havalar. Seneye dedi yaa seneye. Öyle birkaç hafta sonrasına yada bir iki ay sonrasına değil koskoca SENEYE.

Çok şükür bunu güzellikle atlattık darısı 'seneye'nin başına.

Kısa birşekilde şunu da belirteyim sonra ROP muayenesine gidipte sen bize bunu dememiştin diyenleriniz olmasın. Bebeğin gözünü açık tutmak için alet edevatla zorlamışlar. Ağlarken kırmızımsı-kırmızımsı akıyordu gözyaşları. Bu bir anne için çok kötü bişey ama onun bunu hatırlamicak olması ve bizim birdahakine 'seneye' gelecek olmamız bir nebze de olsa rahatlatıyor insanı.

Hıı bir de kapıdan çıkarken 350 tl bayılınca anladık. Secce Kuzu'nunkiyle neden bu kadar farklı olduğumuzu. Biz tabi saf bebeğin doktorunun dediği yere atlayıp gitmişiz araştırmadan etmeden. Ama deydi mi? Valla deydi. Seçim yapacak olanlara tavsiye ederim.