Aslında şuan uykusuzluktan geberiyorum. Ama bugün öyle olaylar oldu ki yazmazsam kesin unuturum.
Öncelikle kızım muhteşem bir kişiliğe sahip olduğunu gösterdi. Yada en azından ben öyle zannettim. Ama umarım böyle devam eder. Onunla top oynamak için yere oturduk. Aramızda 3-4 karış kadar mesafe var. Ona topu attım. 'Hadi kızım sen de bana at' dedim ellerimi açtım. Her bebeğin yaptığı gibi gelişi güzel ortalığa atmasını bekliyorum ama benim muhteşem dehasını annesinden almış olan süper kızım: önce uzandı baktı yetişemedi emekler pozisyona geçip (böylelikle aramızdaki mesafe kapanmış oluyordu) topu benim ellerime bıraktı. Şaşırdım. Sadece tesadüf zannettim. Bir daha attım topu geri istedim. Gene aynı şeyi yaptı. Bir daha. Bir daha derken anladım ki tesadüf değil. O sırada abisi geldi. Önce o top benim diye oyunumuzu bozmaya kalktı bir kıskanma örneği göstererek. Sonra oyunumuza onu da dahil ettik. Ben oğlana, oğlan kıza, kız bana şeklinde oturduk. Ve benim muhteşem dehasını annesinden almış olan süper kızım oyunun ritmini bozmadan aynı şekilde topu benim ellerime vermeye devam etti. Ben şimdi burda kızın topu ellerime verişinden, oyunun düzeninden falan bahsediyorum ama esas etkilendiğim yer topu veriyor olması. 'Ben' duygusu olmadan, yüzünde muhteşem gülücüklerle 'paylaşımcı' olması.
Sonra bizim prematüre ağlama krizine girince odasından çıkartmaya, yanımıza almaya karar verdik. Bebeği daha önce sadece yatak odasında ve toplamda en fazla 5 dakika görmüş olan kızım tam manasıyla duygu patlaması yaşadı. Önce sevdi, sonra güldü, daha sonra ağladı, en sonunda da yaşından beklenmeyecek şekilde kıskandı. Bebeği odaya getirdiğimizi görünce bir heyecanlandı bir heyecanlandı yerinde zıplayıp gülmeye falan başladı. Bebeği yatak odasında görünce de aynı şeyi yapıyordu zaten. Sonra bebek ağlamaya başlayınca birden bu da ağlamaya başladı. İkisini birden susturduk ama kız durmadı daha doğrusu durup durup uyuyan bebeğe bakıp bakıp ağladı. Bebeğin gazını çıkarmak için kucağıma aldığımda kızım da ablasının kucağındaydı. Bu sefer benim kucağıma gelmek için ağladı. Haydaaa sen ne anlıyorsun da kıskanıyorsun diye diye değiştirdik bebekleri. Benim kucağıma gelince rahatladı hanım. Sebepsiz yere gülücükler, bir sırıtışa bin kahkaha atmalar. Yok yok yani. Biz yemek yerken küçük hanım aç kediler gibi masanın altında dolaşıyordu. Bu sırada bebek ağlamaya başlayınca ben kalkıp onun yanına koştum. Küçük Hanım'da benim peşimden. Öyle hızlı emeklemeye çalışmış ki (sanki annesini yiyecekler orda) baş hızlı gidip kollar ve bacaklar ona yetişemeyince yere kapaklanmış. Arkamı bidöndüm kii yüzükoyun yere kapanmış anneye yetişemeyeceğini de anlayıp, pes etmiş, ağlıyo. Bebeği susturdum. Döndüm prensesi susturdum. Yemeğe devam. Bebek iyice rahatlayıp uykuya dalana kadar bu son olay en ince ayrıntısına kadar birkaç kere daha tekrarlandı. E tabi benim yemek ne hale geldi varın siz düşünün artık.
|
Zeebet Eebaa'nın Prematüre'yle İmtihanı |
Sonuç olarakben burdan anladım ki en paylaşımcı insanın bile paylaşacağı şey var paylaşamayacağı şey var. Ama gene de afferin benim muhteşem dehasını annesinden almış olan süper kızıma bu ayrımı bile şimdiden anlamış öğrenmiş uyguluyor.
Ha bi de bizim oğlan var tabi. Yemekten sonra gelmiş. 'Benim şimdi dişlerimi fırçalamam lazım anne' diyor. 'Hı'. 'Eğer fırçalamazsam yemekler dişlerimde kalır. Mikroplar gelir dişlerimi yer. Her yemekten sonra dişlerimi fırçalamalıyım.' cümlelerin düzenine, anlamına artı çocuğun vurgularına hayran kaldım. Yok yani ben öyle her yemekten sonra koşa koşa gidip dişlerini fırçalayan hadi biraz daha yumuşatıp kendimi akliyim buna fırsat bulan bir kadın değilim. Nerden öğrendi bu çocuk bunları. Zamane çocukları diye boşa denmiyormuş demek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder